Wednesday, June 6, 2007

Ayten...

Ayten'le ilgili bir şiir olsa da Ümit Yaşar Oğuzcan'dan, benim için özel.Milyon kere...

Milyon kere Ayten
ben bir Ayten'dir tutturmuşum oh ne iyi
Ayten'li içkiler içip sarhoş oluyorum ne güzel
hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin
biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor
şarkılar söylüyorum şiirler yazıyorum Ayten üstüne
saatim her zaman Ayten'e beş var
ya da Ayten'i beş geçiyor

ne yana baksam gördüğüm o
gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor
bana sorarsanız mevsimlerden Ayten'deyiz
günlerden Ayten'ertesidir
odur gün gün beni yaşatan

onun kokusu sarmıştır sokakları
onun gözleridir şafakta gördüğüm
akşam kızıllığında onun dudakları
başka kadını övmeyin yanımda gücenirim
Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz
bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li
iki laf ederiz...

onu siz de seversiniz benim gibi
ama yağma yok Ayten'i size bırakmam
alın tek kat elbisemi size vereyim
cebimde bir on liram var
onu da alın gerekirse
ben Ayten'i düşünürüm, üşümem
üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar
parasızlık da bir şey mi
ölüm bile kötü değil Ayten'sizlik kadar

ona uğramayan gemiler batsın
ondan geçmeyen trenler devrilsin
onu sevmeyen yürek taş kesilsin
kapansın onu görmeyen gözler
onu övmeyen diller kurusun
iki kere iki dört elde var Ayten
bundan böyle dünyada
aşkın adı Ayten olsun...

İstek Advertorial- Birim Cevirici - Donusturucu-birimcevir.com

Vakti zamanında nice kopyalar verdiğim beni Boston'un buzlu sokaklarında suşicilere götüren, bilmemkaçıncı katlara çıkartıp Boston manzarası gösterten gezdiren dolaştıran canım arkadaşım Kerem'in yaptığı bir web sitesi var efendim. Ben özellikle para çevirme işlemleri için çok faydalı bulmuştum baktığımda siz de deneyebilirsiniz:)




Aradiginiz butun "Birimler" bu sitede mevcut...

Ps. Keremcim hit sayın birden boom edecek kapasiteni artır siten çökmesin :P

Hii Egeliler!


Yok efendim memleket ayrımcılığı yaptığımdan değil tabi ki,gün içerisinde canım çok sıkılırsa açıp karikatürlere bakarım arada sırada ve bu da Yiğit Özgür'ün en çok güldüğüm karikatürlerinden birisi.
Paylaşasım geldi:))




Boğaziçi Mezunlar Günü...


Eveet mezun olalı tam 3 sene oldu ve bir Mezunlar Günü daha geldi. Bu haftasonu Pazar günü süper bir hava ve harika gruplar(Dolapdere Big Gang, Yeni Türkü etc) eşliğinde Mezunlar Günümüzü kutluyoruz. Herkese tavsiye edebilirim...

http://www.bumed.org.tr/Bumed_Portal/DesktopDefault.aspx?tabid=54&infoID=1319

Dikkat counter var :)

CS ile alakalı değil tabi counter, sayfanın sonuna counter koydum, yaklaşık 3 sene sonra ilk defa elim bilgisayar koduna değdi. Counterın script kodunu alıp blogun koduna kopyalıyorsun falan ,çok basit bir şey ama ben yine de bir copy-pastelik mühendis oldum diyebilirim.

Gelelim Counterin faydalarına, bakıyorum böyle arada artıyor falan takip etmesi zevkli bir alet. Ziyaretçi sayısını tespit etmeye yarıyor ya malum, 9 kişi ziyaret etmiş daha şimdiden(wauv:))

Tabi sayfayı Refresh etme sayısı ise, bu 9 kişinin hepsi ben olabilirim diye düşündüm önce, sonra yok yok artık IP'ye bakıyordur herhalde diye kendimi iyi yönde ikna ettim.Yani benim dışımda 8 kişi daha burayı okudu. Vay anasını sayın seyirciler meşhur oldum:)

Not: Gelen bir ses çıkartsın hala bu 8 kişinin ben olabileceğimi düşünüyorum şizofren etmeyin adamı:)

Blog falan boş işler bunlar...

Aslında boş işler olduğunu düşündüğümden değil de bir türlü formatına karar veremiyorum hani günlük tarzı bugün ne yaptım yazıları yazmaya kalksam bugünün yazısı herhalde şöyle olur:
"Eheh bugün sabah 8'den akşam 11'e kadar deliler gibi çalıştım, akşam eve gittim TV izlerken sızmışım."

Yani bu yoğun çalışma hayatında öyle süper eğlenceli şeyler yapamıyorum malum haftaiçi bari şiirlerle kapatayım diyorum, o da şiir antoloji bloguna döner diye çok şiir eklemek istemiyorum. En azından özel olanları koymayı tercih ediyorum.

Arada da işte böyle aklıma gelen temalarda kısa yazılar yazarım artık. Neyse işe döneyim, blog falan boş işler bunlar:)

Çokluk senindir

özenle soyduğum şu elma söyle şimdi kimindir
özenle ne yapıyorsam bilirsin artık senindir

suya giden bir adam mesela omuzunu eğri tutsa
güneş su ve adamın omzundaki eğrilik senindir

ayağa kalkarsın, adına uygunsun ve haklısın
kararan dünya bildiğin gibi sık sık senindir

kararan dünya, yeni bir güle bir ateş parçasıdır
bir ateş parçasından arta kalan soylu karanlık senindir

bir deneyli geçmişi aldın geldin yeniyi güzel boyadın
ben bilirim sen de bil ilk aydınlık senindir

benim sevdiğim su senin suyunun öz kardeşidir
senin soyunun bıraktığı güçler artık senindir

çünkü bir silah gibi tutarsın tuttuğun her şeyi
her yeri bir uyarma diye tutan ıslık senindir

senindir ey sonsuzveren ne varsa hayat gibi
tutma soluğunu, genişle, öz ve kabuk senindir

ey en güzel görüntüsü çiçeklere dökülen bir çavlanın
aşkım, sonsuzum, bu dünyada ne var ne yok senindir.

Turgut Uyar

Tuesday, June 5, 2007

Professional life as a consultant...

-some in English for our friends looking for consulting jobs - reality bites:)
Now that it has been 3 years , I can claim that I've already become a "senior" consultant. When I review my life and compare 3 years before vs now I guess many things have clearly changed.

Working in a global firm like McKinsey brought several pros like exposure to several nationalities, travelling and staying at very nice hotels all around the world etc however cons might sometimes weigh heavier.

First of all, you have to get up early and be ready with your luggage: Things change fast here, you might be assigned to another project all of a sudden and you have to pack immediately to catch the 5 AM plane(which is generally the case while flying to Europe!)

Moreover, you work,eat, work work work and eat. So simple! Working till 11PM is a frequent practice thus you feel weird if you leave work at 6Pm.

Looking back now,I feel that I have lost some of the childish feelings inside me due to the heavy and tough work environment however I can't value how much I developed since my first day at McKinsey!

If I had the chance to go back and make another decision, I wouldn't definitely change my path @McKinsey!

MBA mi, bir daha asla...

Yaklaşık bir senedir başıma bela oldu bu MBA işi. Sevgili şirketim olan McKinsey&Company Business Analyst'lere 3 . senenin sonrasında Amerika ya da Avrupa'da istedikleri ve sıralamada ilk 20 içerisinde olan bir okul için burs vermekte. Eh şirkete girdim 3 seneyi de az kazalı belalı atlatabildim bari gidip bir de MBA yapayım dedim ve geçen sene Temmuz ayında başladım düşünmeye.

Evet gerçekten de yaklaşık 3 ay sadece düşündüm. Harvard Business School, Stanford, LBS gibi en iyi okulların ilk başvuru periyodları Ekim gibi olduğu halde ben 3 ayı sadece düşünerek geçirdim.(tabi bu süreçteki sıkıntının bir kısmı o zamanki iş yoğunluğumdan da kaynaklandı sanırım:( )

En sonunda Eylül ayında GMAT denilen lanet sınavı almaya karar verdim ve Ağustos ayı boyunca yazlıktaki süper 3 haftalık tatilimin 1 haftasını GMAT çalışarak değerlendirdim.

Sonuç mu , Eylül ayındaki sınavda, hedeflediğim 720 puanın 20 puan altında alabildim. İşin kötüsü eh işte idare eder diyebileceğim bir puanla dünyanın en iyi MBA okullarına başvurmaya çalışmak ve işin kötüsü sadece 1 haftalık bir çalışmayla GMAT almak sanırım , yok yok eminim, bir hata oldu.

Sonuç ne mi oldu? Sallama diye tabir edilebilecek birkaç essayle Harvard'dan interview alabilip, Boston'a gidip, sonrasında Harvard'dan red aldım.


Ama canım sağolsun, Barcelona IESE'den kabul aldım ve şimdi London Business School'u bekliyorum. Olumlu olursa 2 ay sonra Londra'ya doğru yola çıkacağım, olmazsa da seneye İspanya'da İbiza plajlarından selam ederim herkese:)

50s 60s 70s...

Geçmiş zaman olur ya...

Bilirsiniz belli dönemlerde eskilerden kalma bir takım ciciler tekrar tekrar moda olur ve bir bakmışız en büyük mağazaların vitrinlerinde 50'lerin sade elbiseleri, 70'lerin minileri 80'lerin hippi pantolonları görülürve sokaklar bunları giyen insanlarla dolar.

Şu anda da aynı böyle bir dönemi yaşamaktayız. Ne zamandır pek moda olmayan büyük geometrik desenli mini elbiseler, diz altı geniş etekler 60'lardan 70'lerden fırlayıp gardroplarımıza girdi bile.

İşte böyle bir ortamda bir arkadaşım için bir 70s retro-party düzenlendi geçtiğimiz günlerde. suada'nın arka tarafında gayet hoş bir mekanda insanların inanılmaz kıyafetlerle geldiği, revü kızlarının dans ettiği ve tabiri caizse içkinin su gibi aktığı bir gece oldu.

Erkeklerin hemen hemen hepsi kocaman ve açık yakası olan çiçekli gömlekler giymiş gümüş veya altın rengi uzun kolyeler takmışlardı . kimisi ise kocaman kıvırcık peruklar geçirip gelmişlerdi.



Ben mi? tünel'de arka sokakların birinde bulduğum bir eskiciden aldığım 50 beden bir elbiseyi terzi ve kurutemizleme süreçlerinden geçirerek giydim. her ne kadar elbisenin tarzının 70'ler olduguna inanmasam da - o kadar eski duruyordu ki 50'ler ancak kurtarır gibime geldi- gayet eski bir elbiseyi üzerimde taşımanın verdiği müthiş rahatlama ile partiye gittim.

Partide her ne kadar çok da 70'lerden giyinmiş bayanlar olmasa da bir arkadaşımın da partiye gitmeden söylediği gibi, iki kadehten sonra ne giydiğimin pek önemi olmuyormuş:)